Kayıtlar

Temmuz, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düzenbaz Ortak ile Ahmak Ortak

Resim
Bir gün düzenbaz biriyle ahmak biri yolculuğa çıkarlar. Bunlar aynı zamanda iş ortağıdırlar. Derken yol üstünde bir kese bulurlar ve sevinç içinde şehre dönerler. Ahmak altınları yarı yarıya bölüşmeyi teklif eder. Ancak düzenbazın niyeti altınların hepsine sahip olmaktır. Aklına bir plan gelir ve ahmak arkadaşına şöyle der: "Dostum, biz bunları bölüşmeyelim, yol masrafımız kadar alalım, gerisini şu ağacın dibine gömelim. Burası güvenli bir yer, kimsenin aklına gelmez.

Kaplumbağa ve Onu Taşıyan Ördekler

Resim
Eski zamanlarda bir gölde yaşayan iki ördek ile onların sıkı dostları bir kaplumbağa varmış. Bir gün gölün suyu çekilmiş ve ördekler için artık gölde yaşama imkanı kalmamış. Gölden gitmeye karar veren ördekler vedalaşmak için kaplumbağanın yanına gelmişler. Suların çekildiğini, artık burada yaşayamayacaklarını belirtip "Hadi bize eyvallah!" demişler kaplumbağaya. Kendi hayatından endişeye kapılan kaplumbağa dostlarına yalvarmış, onlardan yardım istemiş.

Devenin Karga, Çakal ve Kurt Tarafından Kandırılması

Resim
Ortasından yol geçen ve insanların sıkça kullandığı bir ormanda aslan ile birlikte arkadaşları karga, çakal ve kurt yaşarmış. Bir gün deve çobanları, aslanın yaşadığı bu ormandan geçerlerken develerden birini arkada unutmuşlar. Deve ormanda şaşkın şaşkın dolaşıp yolunu ararken kendini aslanın huzurunda bulmuş. Aslan "Kimsin, nerelisin?" diye sormuş. Deve kendini tanıtmış. "Ne istiyorsun?" diye sormuş aslan bu kez. Deve "Kralımızın emri ne ise onu istiyorum." deyince bu cevap aslanın çok hoşuna gitmiş.

Karga ile Yılan Hikayesi

Resim
Karganın biri ıssız bir dağ başında bir ağaca yuva yapmış. Ancak karganın ne zaman civcivleri olsa, yakınlarda yuvası bulunan dev bir yılan yuvaya tırmanır, civcivleri yutarmış. Karga bu duruma çok üzülür, yavrularının ardından gözyaşı dökermiş. Bir gün "artık yeter" deyip bu durumun bir son bulması için dostu olan çakala akıl danışmış ve yılandan şikayetçi olmuş. Çakala "O yılan uyurken yanına gidip kör oluncaya kadar gözlerini gagalamak istiyorum" deyip onun fikrini sormuş.

Ortağını dolandıran düzenbazın sonu

Resim
Evvel zaman içinde birbirleriyle ortak iki tüccar varmış. Bunlar yeni açtıkları dükkanlarına mallarını koymuşlar. Bir tanesinin evi, iş yerine çok yakınmış. Bu adam niyeti bozmuş ve ortağının payına düşen mallardan bir kısmını çalmayı kafasına koymuş. Gece hırsızlık için geldiğinde, kendi malları ile ortağının mallarını karıştırmayayım diye arkadaşının mallarının olduğu tarafa gizlice ceketini bırakmış. Sonra da dükkanı kapatıp evlerine gitmişler.

Saf Hırsız ile Uyanık Ev sahibi

Resim
Hırsızın biri arkadaşlarını toplayıp soygun yapmak üzere zengin bir adamın konağının çatısına çıkmış. Konak sahibi ayak seslerinden çatıda hırsızların olduğunu anlayıp eşine dönmüş ve ona şöyle demiş: "Hanım, şimdi sessiz ve sakin ol! Sanırım çatıda hırsızlar var. Sana işaret ettiğim zaman hırsızların duyabileceği kadar yüksek bir sesle beni uyandır." Eşi şaşkın bir şekilde niye uyandırması gerektiğini sormuş.

Yaralı Mahmut Hikayesi

Resim
Yaralı Mahmut hikayesi, kahramanlık hikayeleri arasında önemli bir yere sahiptir. Sadece Türkiye'de bilinen hikayenin doğuş yeri ise Doğu Anadolu Bölgesidir. Yaralı Mahmut hikayesinin özeti:      Ali Bezirgân isimli zengin bir tüccarın Ahmet ve Mahmut adında iki oğlu vardır. Karakter itibariyle birbirinin zıddı olan bu iki kardeşten Mahmut akıllı ve ailesine bağlı bir genç iken, Ahmet ise bunun tam tersi özelliklere sahiptir.Babaları öldükten sonra kardeşlerden Ahmet, kendilerine bırakılan mirası kısa bir sürede yer, bitirir. Mahmut da annesinin ve kendisinin geçimini sağlayabilmek için çobanlığa başlar.    

Tevazu menkıbesi: Hz. Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli

Resim
Evvel zaman içinde bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Ancak daha sonra yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Velinin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görmektedir. Adam durumu Hacı Bektaş Veliye anlatır, Hacı Bektaş Veli “helal değildir” diye kurbanı geri çevirir.

Şah İsmail Hikayesi

Resim
Şah İsmail hikayesi, hem yazılı hem de sözlü olarak anlatılan hikayelerimizden biri olup Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Balkanlar ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde anlatmaları vardır. Hikaye masal kaynaklıdır. Şah İsmail hikayesinin özeti:      Kandehar Padişahı'nın çocuğu olmaz. Buna bir çare aramak maksadıyla yanına vezirini de alıp gurbete çıkar. Yolda bir çeşme görüp mola verirler, abdest alıp namaz kılarlar. Selam verdiklerinde yanlarına bir derviş gelir. Derviş, onları tanıdığını, dertlerini de bildiğini söyler. Sonra kendilerine bir elma verir, bunu ikiye bölmelerini, eşleriyle birlikte yemelerini, kabuğunu da ahırdaki kısrağa yedirmelerini söyler. Sonra da doğacak çocuğa ve kuluna , gelip kendisinin ad vereceğini belirterek gözden kaybolur. Dervişin dediklerini yerine getiren padişahın zamanı gelince bir oğlu, kısrağın da bir kulunu olur.

Kirmanşah Hikayesi

Resim
Kirmanşah hikayesi, Türkiye ve Azerbaycan dışındaki Türk topluluklarında da bilinmektedir. Hikaye sadece sözlü kaynaklarda anlatılır. Kaynağı ise Binbir gece masalları' dır. Kirmanşah hikayesinin özeti:      Tiflis hükümdarı Hurşut Şah'ın çocuğu olmaz. Yakınlarından bazıları bir sünnet merasimi için izin istemeye geldiklerinde Hurşut Şah çocuğu olmadığı için üzülür. Üzüntüsünü gidermek için veziri ile beraber bir su kenarına gider. Burada onların yanına bir derviş gelir. Derviş, çocuğunun olabilmesiyle ilgili padişaha birtakım tavsiyelerde bulunur. Eğer bu tavsiyelere uyarsa çocuklarının olacağını söyler, sonra da kaybolur. Padişah, dervişin bütün tavsiyelerine uyar ve zamanı gelince bir oğlu olur.

Köroğlu Destanı (Hikayesi)

Resim
Köroğlu destanı hakkında ilk araştırmalar:   Köroğlu destanı ile ilgili ilk derlemeler 19. yüzyılda başlar.      - Rus şarkiyatçı Şopen 19. yüzyılda Azerbaycanlı bir aşığın ağzından destanı dinler ve Rusça'ya tercüme edip yayımlar.      - Polonya asıllı bir Rus olan Chodzko , 1840'lı yıllarda Azerbaycan ve Türkmen vadilerini dolaşarak on üç hikayelik ilk önemli Köroğlu destanının derlemesini yapar ve Rusça'ya tercüme ederek yayımlar.

Köroğlu'nun Soyu, Ailesi ve Hakkında Diğer Bilgiler

Resim
Köroğlu'nun soyu:  Pertev Naili Boratav, Chodzko vb araştırmacılara göre Köroğlu Teke boyundan bir Türkmen'dir. Köroğlu'nun babası:  Doğu varyantlarında Köroğlu'nun babası Ravşan (Kazakistan), Revşenbek (Türkmenistan), Ravşanbek (Özbekistan), Hazreti Ali (Doğu Türkistan) olarak bilinir. Batı varyantlarında ise Köroğlu'nun babası Uruşan (Ruşen) Baba, Yusuf, Deli Yusuf veya Ali'dir.

Köroğlu Hikayesinin Özellikleri

Resim
- Köroğlu 16. yüzyılda yaşamıştır. - Evliya Çelebi "Seyahatname" isimli eserinde, 17. yüzyıl Celalî ayaklanmalarından söz ederken Köroğlu'nun adını da sayar. - Köroğlu Hikayesinin oluşumu hakkında değişik görüşler vardır. Bunlardan biri Pertev Naili Boratav'a aittir. Ona göre Köroğlu destanı 16. ve 17 yüzyıllardaki Osmanlı-İran savaşlarına dayanır. Hatta Celalî Ayaklanmalarıyla da ilişkilendirir.

Köroğlu'nun Son Kolu

Resim
Frenk Bezirgan, oğlunun Köroğlu tarafından kaçırılmasını bir türlü içine sindiremez. Bu sebepten Köroğlu'ndan intikam almak ister. Ancak elindeki imkanlarla onu yenmesi mümkün değildir. Bu yüzden yeni arayışlar içine girerek tabancayı icat eder ve bunu Ayvaz'a hediye etmek ister. Ayvaz çok gençtir ve silahlara çok düşkündür. Bu yüzden Bezirgan onu seçmiştir. Ayrıca Ayvaz'ın silahı kullanırken yapacağı bir hata koçaklardan birinin ölümüne sebep olacaktır.

Köroğlu'nun Bolu Beyi Kolu

Resim
Sultan Murad Köroğlu'na bir fermanla bezirganlardan  "kırkta bir bac" alma hakkı verir. Yıllarca bac veren bezirganlar kendi aralarında anlaşarak artık Köroğlu'na bac vermek istemezler. Bunun için de Köroğlu'nun kendilerinden kırkta bir değil de yedide bir bac aldığı yalanını uydurur, ona iftira ederler. Her bezirgan ayrı ayrı dilekçe yazarak iftira ettikleri Köroğlu'nu padişaha şikayet eder. Bunun üzerine İstanbul padişahı,

Köroğlu'nun Zuhuru (ortaya çıkışı)

Resim
Ruşen Ali, Bolu Beyi'nin yanında at bakıcısıdır. Beyin isteği üzerine Ruşen Ali Anadolu coğrafyasında at aramaya çıkar. Günler süren yolculuktan sonra Erzincan ilinin Tercan ilçesine gelir ve orada iki çelimsiz kulunu satın alır. Çünkü bu kulunlar sudan çıkan aygır ve kısrağın birleşmesi sonucu doğmuşlardır. Bu sebepten cılız olmalarına rağmen çok değerlidirler. Ruşen Ali bir süre sonra iki kulunla birlikte Bolu Beyi'nin huzuruna gelir.

Hz. Ali'nin Savaşta Yüzüne Tüküren Düşmanını Serbest Bırakması

     Allah'ın arslanı Hz. Ali efendimiz savaşta bir yiğidi alt etti. Hemen kılıcını çekti. Onu öldürmek istedi. Ancak o yiğit Hz. Ali'nin mübarek yüzüne tükürdü. O anda Hz. Ali kılıcını yere attı, o düşmanı öldürmekten vazgeçti. Bu duruma, bu beklenmedik acımaya şaşırıp kalan düşman dedi ki:      - Ey Ali! Bana keskin kılıcını çekmiştin, beni öldürecektin, sonra neden kılıcı yere attın, kahredeceğin yerde gösterdiğin bu merhamet nedir, neden beni öldürmekten vazgeçtin?

Dervişin yumurta ile imtihanı

Resim
Horasanlı Hak aşığı Ebu Turab Nahşebî hazretleri 9. yüzyılda yaşamış ve zamanının büyük alimlerinden muhterem bir zattır. Bir gün çölde giderken acıkır ve canı yumurta ile sıcak ekmek yemek ister.   Kendi ifadesiyle o güne kadar nefsinin isteklerine hiç boyun eğmeyen Ebu Turab'ın o gün ne olduysa nefsi galip gelir. Yolunu değiştirip bir köye sapar. Köye vardığında meydanda bir kalabalık, kalabalıkta da hararetli bir tartışma olduğunu görür. 

Satranç tahtası ve geometrik artış

Resim
Bir zamanlar satrançta oldukça usta olan bir padişah varmış. Saray erkanı ve devletin ileri gelenlerini her maçta yenen bu maharetli padişah, sarayın yakın çevresindeki ustalarla yaptığı oyunları da kazanmış. Nitekim sarayda ve yakın çevresinde kendisine rakip kalmayınca ülkesinin dört bir tarafına tellallar gönderip kendisiyle karşılaşacak satranç ustaları aratmaya başlamış. Birgün aksakallı yaşlı bir ihtiyarın yolu düşmüş saraya.

Molla Kasım-Yunus Emre hikayesi

Resim
Molla Kasım Şam, Isfahan, Konya medreselerinde ilim tahsil etmiş, fıkıh ve hadisle meşgul olmuş, zahirî ilimlerde kendini geliştirmiş bir alimdir. 14. Yüzyılın başlarında Anadolu'da sayıları giderek artan tasavvufî akımlara, sufîlere karşı menfî bir görüş ve duruş sergiler. Ona göre bu tarikatlar şeriata, Kur'an'ın hükümlerine aykırı hareket etmektedirler.  Konya'ya yaptığı bir seyahat sırasında yolda kendisine rastlayan yarı çıplak, meczup bir derviş eline bir tomar kağıt tutuşturur. 

Meyyitzâde (ölünün oğlu): Mezarda annesini emen bebek

Resim
Sultan III. Mehmed zamanında Osmanlı İmparatorluğu Avusturya üzerine Eğri seferini düzenler. Tarihler 1596 yılını göstermektedir. Osmanlı askerleri Eğri önlerinde savaşırken aralarında kırkına yaklaşmış, şakaklarında aklar oluşmaya başlamış bir sipahi vardır. Aklı sık sık İstanbul'a kayan bu asker geride bıraktığı hamile eşini düşünmektedir.  Meğer bu sipahi savaşa gelirken eşini ve karnındaki çocuğunu emanet edecek kimsesi olmadığı için "Ferman padişahın!"